12 Ağustos 2008 Salı

lütfen ağlama!

karşımda ağlayan bir hasta görünce çok üzülüyorum. hastanın karşısında oturduğum o sandalyeden kalkmak, hastanın yanına oturmak, mümkünse kolumu omzuna atmak, sonra da 'ya üzülme, hadi gel çıkışta seninle elma çayı içmeye gidelim sahile, yada istersen bana cep telefonunu ver, seni ararım bazen konuşuruz yada istersen sen beni ararsın, hatta bak bu akşam bize gel, cips yiyip, film seyrederiz, ne dersin?' demek geliyor içimden. zor tutuyorum kendimi bunları dememek için, ama tutuyorum işte. yani hiç de böyle şeyler çıkmıyor ağzımdan. onların yerine 'hastalıgınız kendinize ve cevrenize bakışınızda değişiklik oluşturdu mu yada ergen polikliniginden beklentileriniz neler?' gibi saçma sapan şeyler soruyorum.

oysa annem ben dogmadan babam tarafından terk edilseydi, sonra babam korkunç bir üvey anneyle eve geri dönseydi, sonra annem şizofreni tanısı alıp, akrabaları tarafından dedemin evine geri götürülseydi, beş kardeşimle yalnız, yapayalnız kalsaydım hayatın orta yerinde, bazı geceler abim o gün mendil satamadıgı için eve ekmek getiremeseydi, ve hiç bir şey yemeden öyle aç aç uyumaya çalışsaydık, annemi yıllarca göremeseydim, annem yıllarca dayımın evinin hiç penceresi olmayan, kapkaranlık bir odasında tek başına, her gün sadece kuru ekmek yiyerek yaşasaydı ve daha bunlar gibi beş yüz milyon tane korkunç şey olsaydı hayatımda ve beş yüz milyon tane korkunç şey yaşamak için çok küçük olsaydım, birinin karşıma geçip de bana 'hastalıgın hakkındaki görüşün nedir' gibi duygusuz bir şey sormasındansa , hadi gel biraz yürüyelim, istersen çay içelim, istersen ağla, istersen anlat, istersen sus, yani sen nasıl istersen öyle olsun, en azından bir süreliğine, demesini tercih ederdim.

hiç bir zaman şu soğuk, mesafeli, akılcı çözümler getiren, yüksek perdeden konuşan, yani işte tam bir doktor dediklerinden olamayacağım sanırım.

bu, pek de umrumda değil sanırım.

böyle şeyler umrunda olanlara da biraz acıyorum sanırım.

9 yorum:

Adsız dedi ki...

Böyle doktorların olması çok güzel:)Hastayla çay içecek, telefonla konuşacak ve daha bir sürü şeyler yapacak.

Bir de niyeyse ağır ya da hafif, sıkıntısı olan herkesi psikoloğa göndermeye çalışıyoruz. Halbuki bazı sıkıntılar ne kadar da zor olsa yaşamın kendisinden kaynaklanan sıkıntılardır. Hayatı yaşadığımız için başımıza gelen şeylerdir.

Böyle durumdaki bir yakınımıza bilimsel bir nesne gibi muamele edilmesi yerine elimizi omzuna atıp bir arkadaş gibi dinlemeliyiz. Çünkü asıl bunlara ihtiyacı var. Çünkü bir insanın bir insana yardım edecek kadar mutlaka bir hayat tecrübesi vardır. Sonuçta aynı hayatı yaşıyoruz.

Düzce depreminde yetkililer psikoloji öğrencilerine kadar bölgeye görevli herkesi çağırmışlardı. Ama bir psikolog çıkıp bu insanlar bir vaka değil ki psikologları çağrıyorsunuz buraya, bu insanların yanlarında olup üzüntülerini paylaşacak normal insanlara daha çok ihtiyaçları var demişti.

Ama Ruby bazı insanlar var ki, hayat onlara çok adaletsiz davranmıştır. Onların yerinde kim olursa olsun aynı sona mahkumdur aslında. Bazen kimsenin elinden birşey gelmez onlar için;çünkü aynı şeyleri yaşayan insana rastlayıp derdini anlatmak çok zordur.Sonuçta insan annesini babasını kaybettiği zaman yakınlarında mutlaka tutunacak bir dal bulabilir ama babası tarafından cinsel tacize uğramış ve hayatı hala altüst olan birinin bunu bir başkasıyla paylaşması hele yakınlarıyla daha zordur.

Ama böyle doktorları görmeyi çok isterim:) Ne güzel olurdu sadece akıl hastalıklarında değil beden hastalıklarında da doktorun elinde bir fincan çayla bankta benimle sohbet etmesi:)

Sen yine de dikkatli ol, tlfnunu herkese verme;çünkü telefonunu almak için hasta numarası yapan birileri olabilir:)

ruby dedi ki...

evet telefonumu herkese vermemeliyim, bu hiç etik filan değildir, hem bilimsel normlara uymaz, hem tıbbi bir yaklaşım olarak degerlendirilemez, hem tıp tarihinin anlı şanlı geçmişinde böyle bir uygulama ne görülmüş ne işitilmiştir, etkinliği konusunda yeterince bilimsel kanıt filan yoktur sonra, üstelik de ne freud, ne jung bu konuda bir görüş bildirmiştir, hepsinden önemlisi bülent hoca kızar :) yani lütfen böyle bilimsel dayanagı olmayan saçma sapan yeni yaklaşımlarda bulunmayalım mümkünse, lütfen!:)

bu arada sayın warrior, hayatın adeletsiz davrandıgı bazı insanlar var demişsiniz. hayat kimdir? adalet nedir? hayata bazılarına adaletsiz davranma bazılarına adaletli davranma hakkını kim vermiştir. kimler adaletli davranılmayı hak eder, kimler adaletten mahrum bırakılmaya mahkumdur? bu cümleniz tüm bu sorulara cevap vermenizi gerektirecek komplekslikte ve kafa karıştırıcılıktadır. en azından bizim için öyledir. zaten fena halde karışık olan kafamızın ekstra karışılıklara şu an itibariyle tahammülü yoktur.

gereğinin yapılmasını arz ederiz, ah afedersiniz rica ederiz :)

Adsız dedi ki...

psikiyatri servisi....insanın duygularını,düşüncelerini altüst edio,herşey ne kadar farklı orda...

Adsız dedi ki...

YANITLAR:)

1-Hayat ölünce biten bi şeydir ama ölünce her biten şey hayat değildir.
2-Adalet aynı davranış, oluş, düşünüş vb. karşısında otoriterinin aynı tavrı takınmasıdır.
3-Hayat bu hakkı en güçlü olduğu için yaptım olduya getirmiştir.
4-Herkes adaletli davranılmayı hakeder
5-Zayıflar adaletten mahrum bırakılmaya mahkumdur.

Bi de, literatürde böyle bişey olmasa da "hastalara tlf verme yaklaşımı" adı altında yeni bir yaklaşım geliştirebilirsiniz:) Hocalar niye buna karşı çıkar?Çünkü hastalar doktora bağımlı hale gelebilir,zırt bırt tlfn açıp ağlayarak her zaman yardım isteyebilir. Hele bi de hattı kontörlüyse sürekli cvpsız çağrı bırakabilir.

Siz bu yaklaşımı en iyisi size ihtiyacı olan arkadaşlarınıza gösterin:)ve site ziyaretçilerinize de gösterin tabi:)Onlara elma çayı yapın, elmalı kurabiye yapın, çörek-börek yapın, sonra elmalı puding de yapın,sonra gık çıkarmadan bütün derlerini dinleyen bi de sırt ağrısı var ona da bi bakın......

ruby dedi ki...

yanıtlar için teşekkürler sayın warrior.
lakin bazı bakımlardan tatmin edici, bazı bakımlardan ise pek tatmin edici olmadıklarını üzülerek ifade etmek zorundayım:)

öneriler için de teşekkürler.
fakat kendileri -özellikle de son paragraftakiler- bizde 'yok artık daha neler' hissi uyandırmıştır. takdir edersiniz ki sitemiz sıradan, digerleri gibi, iddiasız bir blogdur. ziyaretçilerimize elma çayı, elmalı kurabiye, börekler ve çörekler ikram etme potansiyelimiz ne yazık ki yoktur. elmalı puding içinse yapabileceğimiz hiç bir şey bulunmamaktadır. kendisi henüz icat edilmediği için, ikram da edilememektedir.

çok üzgünüz gerçekten.

mq dedi ki...

okuyunca benim canım şey çekti, elmalı kurabiye.

Adsız dedi ki...

Empati kurmak şart ama derine dalınca mesleği icra etmek biraz zorlaşabiliyor.
Yine de empati olmazsa olmuyor.
Halden anlayan doktor şart! :)

mor paspas dedi ki...

bazen bakıyorum doktorların gözünün içine, bekliyorum samimi 3-5 laf. ama dudaklar bile yukarı kalkıp gülmemesi için yapıştırılmış sanki.
sürekli insanlarla uğraşmaktan uğranılan mesleki deformasyon mu bu yaşanan? ya da sadece bir kılıf mı?
bilmiyorum ama sizi takdir ediyorum.

her gün apartmandan çıkarken inatla insanlara selam vermeye devam ediyorum. öyle bakıyorlar 'ne alaka' diye. elbet bir gün selamlaşmayı bir parça insanlık kırıntısını göreceğim :) umutla selamlaşmaya devam.
merhaba efendim :)

ruby dedi ki...

merhaba

niye öyle oldugu konusunda bir fikrim yok sanırım, ama okul hayatım boyunca dediğiniz gibi çok sayıda deforme insanla karşılaştım. başka bir insanın hayatına dogrudan müdahil olabilme yetkisinin kendilerine verilmiş olması doktorlarda egoya tavan yaptıran reaksiyonlara neden oluyor olabilir belki. egosu pik yapmış insanlar da öyle herkese kolay kolay gülemiyor, samimi laflar edemiyorlardır belki. içerden biri olarak böyle şeyler söylediğim için sanırım kendimden utanmalı ve derhal aforoz edilmeliyim. :)

| Top ↑ |