12 Şubat 2009 Perşembe

bazı anlar var, geçmiyorlar..

sonra biraz yağmur yağdı. otobüsteki kadın sürekli öksürdü. otobüs koltuklarına alerjisi varmış. ah, anlıyorum, dedim. benim de domates sularına alerjim var dedim (içimden). ah, anlıyorum, dedi (içinden). ama ben duydum. sıfır desibelin altını duyabiliyorum da. duymayayım diye sürekli bişeyler anlatıp, gülüp duruyordu. ben sürekli bişeyler anlatıp, gülüp durmuyordum. sürekli susup, somurtmayla zorla gülümseme arasındaki ifadeyi uygulamaya çalışıyordum yüzümde çünkü. uygulama kısmen başarılı oldu. 100 üzerinden 73. kadın yağmur yağıyor mu diye otobüsün camından dışarı baktı. camı ardına kadar açtı. kafasını dışarı çıkardı. başını gökyüzüne çevirdi. sonra sol tarafa baktı. 36 nolu koltuktaki adamla göz göze geldi. o da camdan dışarı bakıyordu. sonra kafasını içeri soktu. yağmur yağıyor ama biraz, dedi.. yalan söyledim. kötü bişey biliyorum. kötü şeyler yapınca özür dilemeliyiz. Allah'tan. ve sonra hemen iyi bişeyler yapmalıyız. mesela çay içip, apoptozisi regüle eden genleri ezberleyelim. çay içmek iyi bişeydir. apoptozis de. hangisi daha iyi? bence çay içmek. istersen robbins'e sor. numarasını veriyorum : 009354448916990. o sana tabi ki, apoptozis diyecektir. patolojinin kitabını yazmış adam sonuçta. kitabın adını 'robbins patoloji' koymuş. çok egosantrikmiş, megalomanmış, grandiyöz sanrıları varmış.. yok canım daha neler.


sonra biraz canım sıkıldı. hiç bişey yemezsen tabi canın sıkılır der, anneme söylesem. dünyadaki her kötü şey ben az yediğim için oluyor zaten. mesela global ekonomik kriz veya kuzey kutbundaki buzulların erimesi veyahut bazı ergenekoncu zevatın epidemi varmış gibi ardarda rahatsızlanması olaylarında da benim parmagım var mutlaka. 19. dalga kapsamında gözaltına alınmalıyım. bilgisayarıma el konulmalı, okuduğum kitaplarda altını çizdiğim yerler, ayraçlara not ettiğim şeyler aleyhimde delil olarak kullanılmak üzere ilgili yargı organlarının yüce mensuplarına mühürlü ve üzerinde 'çok gizli evrak' ibaresi olan zarf ve kutularla iletilmeli. odamın muhtelif köşe ve bucağında , dolap ve çekmecelerde top, tüfek ve diğer askeri mühimmat araması yapılmalı, halı kaldırılarak odanın tabanından herhangi bir asit kuyusuna giden bir bağlantı yolu , bir tünel, bir kanal var mı yok mu incelenmeli. abartma ! peki.


sonra bir limonu ortasından ikiye bölersen tam 18 tane küçük sarı üçgenin olur. sonra bir şarkıyı 18 kez ardarda dinlersen önündeki 24 yıl boyunca bi daha dinleyemeyebilirsin. sonra dünyada bir gün 24 saat sürer ki, bence çok uzun. saatleri ayarlama enstitüsü yetkililerinden rica ediyorum, 16 saat sürsün artık. sonra 16 hangi ilimizin plakası bil bakalım, soldan sağa yedi, dördüncü harfi s.


sonra? sonrası iyilik, sağlık..



10 yorum:

Adsız dedi ki...

Rukiye'ye noldu bu aralar:) Hiç uğramiyo...

ruby dedi ki...

kendisiyle yollarımızı ayırmaya karar verdik. zaten ayrı dünyaların insanıydık. ilişkimizde iki tarafı da yıpratan bir noktaya gelmiştik. aramızda şiddetli soguk rüzgarlar esmeye başlamıştı. daha fazla devam etmek gereksiz ve dahi zorlama olacagından mütevellid bu iş burada biter dedik. blog bana kaldı.

şaka tabi :)
rukiyeye bir şey olmadı da, rukiye izmitte oldugundan internetine bir şey oldu. yani interneti olmadıgı için ugrayamıyor bu aralar. koskoca doktorun interneti yok, olacak iş değil :)

Unknown dedi ki...

Hmmm heyecanlı ve aksiyonu bol bir post olmuş :)

Büşra dedi ki...

ödülünüz var kızlaaaaar.
benim bloga bi uğrayıverin :D

Adsız dedi ki...

artık kan almak istemiyorum biribeni kurtarsın dahiliyeden ama benhalksağlığındayım bu kadar da kan alınmaz ki di mi sabahtan beri üstelik alamıyorum imdat imdat imdat ben kanalıcıbaşımıyım ya benim nöbetlerim de hep böyle ya nedir şekrcim sırtım ağrıyo çook sıkıldım anladığınız üzre kimse de yok daha dahiliyeye geçicem Rabbim bana acı lütfen Allahım beni burdan kurtar kan almayacağım bölümler nasip et amin:)kırmızı akışkan sıcak ııığğğk:)midenizin bulanması beni çok mutluetti:) sanırım biraz rahatladım...

mq dedi ki...

rukiyeye neler oldu.
bütün gün hasta bakmaktan içi geçti valla. yani her başı ağrıdığında, midesi bulandığında, yutkunurken azıcık boğazı ağrıdığında, canı sıkıldığında doktora gelmez ki insan. kimisi de beni bakkal gibin bişey sanıyor, bi tane şu ilaçtan istiyorum bi tane bundan, ay şunu mu alsam bunu mu alsam. sanki sağlık ocağında değil, alışveriş merkezinde kıyafet beğeniyor kadın, gıcık. bir de şundan eminim ki, benim hastalara davranışım, onların bana davranışlarından on bin yüz kat daha iyi. şundan da eminim ki, ben hastalarıma; onların bana gösterdiği saygıdan on bin yüz kat daha fazlasını gösteriyorum. bu hastalardan şikayetçiyim lakin, hastalar istedikleri doktoru sadece bir mail ile şikayet edip soruşturma geçirmesine sebep olabilirken doktorun hastadan şikayet etmesi için yapması gereken bi dolu prosedürlü iş varmış.
maaş iyi olsa bi yere kadar çekilir yani : )

internetim de yok zaten. arkadaşın evindeki interneti sömürücem arada bir. herkese selam. fevziyecim, allah kolaylık versin. cümlemize.

Adsız dedi ki...

Rukiyeye kötü şeyler olmuş, canından bezmiş...

ruby dedi ki...

oluyor bazen öyle, canından beziyor insan. kendiliğinden sebepsizce canından bezmeler olabildiği gibi, iç ve dış bir takım faktörlerin tetiklemesiyle de olabiliyor bu canından bezmeler. nitekim örnek uzay baglamında konuyu ele alacak olursak canından bezdirilen kişiye A dersek, ki burada rukiyeyle temsil edilmektedir, candan bezdiren olaya/kişiye de B dersek, ondan da istiyorum, bundan da, ay şundan da şeklinde ilaçlardan ilaç begenen nevi şahsına münhasır kadın hasta olmaktadır, A kişisi bir dış faktör olan B olayı/kişisi tarafından canından bezdirilmiş, canına tak ettirilmiş, adeta hayata küsme noktasına getirilmiş, hayattan zevk alamaz bir ruh haline büründürülmüştür.

B kişisine ve onun şahsında tüm ulusa sesleniyorum:

yapmayın böyle şeyler, lütfen!

pırrpırr dedi ki...

ah ruby,rubyciğim; keşke çay ocağının bahçesinde greyfurt ağaçları olsaydı.25 yaşıma kadar neden bu acı ekşi mükemmel tadı keşfedememişim diye içimde dolaşan, sinek gibi vız vız bız bız öten can sıkıntım geçmiş olsaydı. ve biz limonata gibi, bugünki gibi bir havada bu ağaçların altında herşeyden konuşsaydık. sonra aygün, zeynep, nazan, zehra, gülseren, rukiye yanımıza greyfurt suyu içmeye gelseydi keşke.
keşke annen haklı olsa.bişeyler yeyince benim de canım sıkılmamaya başlasa.zira artık canım da sıkılmaktan sıkıldı.benim, dizi ağrıyan şişman, çok şişman, çok çok şişman(onların canı hiç sıkılmıyordur)kadınlara analjezik ve proton pompa inhibitörü yazmaktan sıkıldığım kadar...

ruby dedi ki...

:)

greyfurt agacı mı ? iyi fikir gerçekten. ama öyle her toprakta yetişiyor mu ki o ağaçlar.
killi, humuslu toprak filan gerekiyodur belki. neyse sorun değil. sen greyfurt tohumu getir biraz. ben de kil humus filan tedarik edeyim bu arada. bence önümüzdeki sonbahara greyfurtların altında oturup gün batımını izleyebiliriz. tek yapmamız gereken sabah akşam düzenli bi şekilde proton pompasıyla agacımızı sulamak. bu da çok şişman kadınlara mütemadiyen analjezik yazmaktan daha eglenceli bi şey sonuçta :)


not: canın sıkılınca gözlerini kapat. kulaklarını da ellerinle iyice tıka. sonra alçak bi sesle şu tekerlemeyi söyle : kara kedi nerde. ağaca çıktı. ağaç nerde. balta kesti. balta nerde. suya düştü. su nerde. inek içti. inek nerde. dağa kaçtı. dağ nerde. yandı bitti kül oldu.

sıkıntın geçinceye kadar tekrar et bunu. yanıp bitip kül olucak sıkıntın göreceksin :)

| Top ↑ |