14 Ekim 2009 Çarşamba

portakal, turta bir de enkoheranslar..

karanlık ve yağmurlu günler geldi. bu, baharlar sona erdi demektir. baharlar sona erince sonbaharlar başlar. sonbaharlar genellikle orada burada uçuşan yaprakların görüldüğü, ters dönmüş şemsiyeler ve üstüste giyilmiş hırkalar mevsimidir. bir de havuçlar. meyve tabağında elma ve mandalinanın yanında uzun ince bir havuç görürseniz bilin ki sonbahar gelmiştir. karıştırmıyorsam tabi. karıştırıyorsam gelen sonbaharlar değil, kışlardır. tabi kışların geldiğini anlamanın daha kolay yolları vardır. örneğin, hayat bilgisi kitabının ortalarında bir yerlerdeki mevsimlerle ilgili şu şiir. o şiirin olduğu sayfaya dikkatlice bakarsanız aynı ev, aynı ağaç ve aynı çitlerin bütün mevsimlerdeki sırayla çizilmiş resimlerini görürsünüz. ağacın altında sarı yapraklar resmi sonbaharı, ağaca dayalı bir merdiven ve merdivenin yanında bir sepet olan resim yazı, ağacın dallarının yeşil yapraklar ve çiçeklerden görünmediği resim ilkbaharı, ağacın üzerine gökyüzünden küçük beyaz topların döküldüğü resim kışı anlatır. işte bu son resmi kesinlikle unutmamalıyız. birinin bu arada unutmamamız için bize yüksek sesle 'bunu kafana iyice sok, tamam mı! ' demesi oldukça yerinde bir davranış olur. bundan daha yerinde bir davranış varsa o da bu kişinin bunu söyledikten sonra mutfağa gidip biraz çaylı kek getirmesidir. bunu yapmıyorsa hiç olmazsa biraz çay ve biraz kek getirmelidir. işin bundan sonrası bize kalır. kekler çatal yardımıyla küçük parçalar haline getirilip çaya batırıldığında kekimiz çaylı, çayımız küçük kek parçalı olur. anneler bu işlem süresince bizim içinde oldugumuz odayı göremeyecekleri bir yerde karantinaya alınmalıdır. kek parçalı çaylar en güzel, parçalı bulutlu günlerde, salkımlı sögütlü bahçelere bakan pencere önlerinde içilir. söğütlerin salkımları mı vardır? salkım saçak olan o ağacın adı nedir? salkım değil ama alkım bir yayınevi adıdır ve gökkuşagı demektir. metis de bir yayınevi adıdır. kimileri , metis de siyah karga demek herhalde, diye düşünür. değilse niye kitaplarınızın önünde hep o sinir bozucu siyah karga vardır? her şeyin bir anlamı vardır sonuçta. bunu daha çok bir kitap adında görmüştüm küçükken. her şeyin bir anlamı olduğunu yani. o kitaba göre her şeyin bir anlamı varmış. tıpkı her gecenin sabahı, her kışın baharı olması gibi. bu kadar basit. o kadar basit ki
neredeyse şu kadar: 3x=12 4y=20 ise x+y =?
bu soruyu yapamadıysan sakın o gün dershaneye gitme. çünkü dershanedeki çocuklar seni merdivenlerde ' sen yaşayan bir ölüsün dostum ' şarkısı eşliğinde karşılayacak ve sonra seni topluca aforoz edeceklerdir. aforoz kelimesi ingilizcesi berbat bir beyrutlunun günlerden bir gün durup dururken 'I've fallen a rose' gibi bir cümle kurması ve bununla kalmayıp bunu a-fo-rooz diye telaffuz etmesi, sonra biraz az ve uz gidilmesi, birtakım dere ve tepelerden düz gidilmesi ve aradan yüzyıllar geçmesi neticesinde küçük bir anlam dejenerasyonuyla dilimize girmiştir. evet, aforozu dilimize kazandıran beyrutlu için her cuma istiklal marşından sonra 1 dk saygı duruşunda durulması konusunda size katılıyorum bayım. ancak şapkanız biraz demode ve çok fazla önünüze doğru eğdiğiniz için gözleriniz şapkanın içinde kalıyor. bu yüzden gece mi, gündüz mü anlayamıyorsunuz. geceniz gündüzünüze karışıyor. gözlerinize uyku girmiyor. insomniadan muzdarip oluyorsunuz. üzülmeyin lütfen, bir dk. size hemen bir bardak su ve bir adet küçük sevimli bir insomin drj getirdim. oh! bilim güzel şey bazen. tüm bilim insanlarına başta stephen hawking olmak üzere buradan selamlarımı gönderiyorum. başta stephen olmalı çünkü onun tekerlekli sandalyesi var ama hiç somurtmuyor. başta olmayı hakediyor yani. mesela michael jackson'un tekerlekli sandalyesi olsaydı o kesinlikle somurturdu. çünkü gece gündüz durmadan 'kahretsin, şu halime bir bak, tekerlekli sandalyem var, yürüyemiyorum, ben buyum işte, kahrolası sakat bir zenci' gibi şeyler düşünüp dururdu. bu yüzden sürekli morali bozulur, hiç bir şey yemeden öyle aç aç dolaşır, öldüğünde 35 kilo filan olur, midesinde sadece ilaçlar bulunur ve yüzünün bir yarısı içine çökmüş olurdu. fazla üzülmek insana neler yapıyor görüyorsunuz işte. tam burada sizin için bir şarkı çalıyorum : boşvermişim, boşvermişim,...( 32 kere böyle deniyor) dünyaya, ağlamak istemiyorsan falan filan falan filan...

evet ne diyordum, her şeyi boşverdiğimize göre artık bir ünvanımız var: boş verenin boş kalfası. oldukça etkileyici ve gelecegi parlak bir iş. yine de biz biz olalım nasıl derler, completely boşvermeyelim. onun yerine ne bileyim az verelim candan verelim çok verelim maldan verelim mesela. yada yiyelim, içelim kam alalım dünyadan. yada almayalım mazlumun ahını, çıkmasın aheste aheste.
çok şaheste bir yazı kesinlikle !

11 yorum:

Adsız dedi ki...

daldan dala olmuş... akıcı olmuş, hangi kelme neyi çağrıştırsa dilnin ucuna ne geldiyse öyle olmu... şaheste bir yazı olmuş... aheste aheste okudum...

Adsız dedi ki...

enkorehans tamam da portakalla turta ne ola ki..

ruby dedi ki...

portakalla turta ne ola ki, ben de bilmiyorum ki, enkoheransın bir parçası olabilir mi ki, portakal turta bir de kirpi diye bir kitap mı okumuştum ben geçmişteki günlerde ki?

broca alanı vardı beyinde, orda bi sorun oluşursa kişi anlamlı konuşabilir ama akıcı konuşamazdı. bir de wernicke alanı vardı, orada bir sorun olursa kişi bu sefer akıcı konuşur ama anlamsız, saçma sapan şeyler söylerdi. wernicke alanımda küçük bir sorun oluşmuş olma ihtimali uzak ihtimal değil !

Dublor dedi ki...

her şeyi bilimle açıklayamazsınız doc

ruby dedi ki...

her şeyi bilimle açıklamıyorum ki,
bazı şeyleri de bir filmle açıklıyorum. sonra başka bazı şeyleri de limonlu bir dilimle açıklıyorum. geri kalan şeyleriyse dino merlin ve led zeppelin'le açıklıyorum.

nadiren bir takım şeyleri aklı selimle de açıkladığım vaki. :)

mq dedi ki...

kalktık bütün sülale taaaa afyon'a geldik seni görmeye. seninse bi arayıp sorduğun yok. aşkolsun. bunu neyle açıklıycaksın bakalım.

Adsız dedi ki...

seni..
seni..
en çok seni..
bir tek seni..

Adsız dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
ruby dedi ki...

bunu, sevgili quentin, 18. kromozomumun kısa kolundaki delesyon sonucu eşek kafalı olmama bağlıyorum :)

Dublor dedi ki...

o doc, where are you?

"constant sorrow"

ruby dedi ki...

here I am.


'instant sparrow'

| Top ↑ |