iyi geceler dolores. bugün dünyadaki 9146. günüm. evet tam olarak 9146. uçsuz bucaksız holografik evrenimizin bucaklarından birindeki küçük sevimli gezegenimiz dünyada 9146 kere bıkıp usanmadan gözümü açıp uyandıgıma bakılırsa burada olmaktan mutluyum sanırım. ama emin değilim. fıstıklı cipsler, tuzlu leblebiler, elmalı sakızlar, delikli nane şekerleri, gazozlar ve patlamış mısırlar, knocking on heaven's door şarkısı, wake up and smell the coffee şarkısı, hello darkness my old friend diye başlayan şu şarkı , sonra bazı filmler, yaz mevsimleri, karpuzlar ve şeftaliler ve içinde ayşe adında kedisi olan bir kadının oldugu o küçük kütüphane, bazı camiler ve bazı mezarlıklar ve bazı kitaplar ve bazı şiirler ve bazı adamlar (örn:babamız) ve bazı kadınlar (örn: annemiz, büyük teyzemiz), evet bütün bunlar lezzetli ve kulağa hoş geliyor ve eglenceli ve bazen acıklı ama güzel ve çok iyi kalpli ve iyilik meleği filan adeta.
ama küçük sevimli dünyamızda bütün bunları çıkarınca hiç de küçük ve sevimli olmayan daha beş yüz milyar şey oldugunu düşünürsen, için 'satürne tek kişilik bir bilet lütfen, ah evet, halkaları olan ' gibi hislerle dolabilir.
eğer o kadar çok helyum ve hidrojen olmamış olsaydı, satürn en çok yaşamak isteyecegimiz üçüncü gezegen olurdu bence. helyumla çalışan dev uçan balonlarla, buz pateni seyretmek için buz parçacıklarından oluşmuş şu halkalara gittiğimizi düşünsene. tabi pistte 35000 watt gücünde filan parlayan kıyafetler giydikleri için gözümüzü kamaştırıp, kendilerini sadece yere düştüklerinde görebildigimiz şu çiftlerden kesinlikle olmamalı. eglenceli olurdu ama sonsuza kadar böyle bir şey yapamayacagız sanırım sevgili romalılar. çünkü satürnde sevimli küçük dünyamızdaki gibi yazlar sıcak ve kurak, kışlar karla karışık yagmurlu filan değil. üstelik ikide birde korkunç fırtınalar çıktıgı için, ayçiçeği tarlalarındaki bütün ayçiçeklerinin içindeki çekirdekler, sonra 77 yaşında filan olup, kafalarında hep o kahverengi meksikalı şapkalarıyla caddelerde yürümeyi seven saygıdeğer bayların şapkaları ve elmalı kurabiyelerin üzerindeki pudra şekerleri bu fırtınalarda uzay boşluguna kaçıyor ne yazık ki. çok üzücü gerçekten.
üzülme, tamam, satürnü boşver, unut gitsin. biraz tutankamonun hazinelerinden bahsedelim. tutankamon binlerce yıl önce yaşadıgından, hakkında atıp tuttugumuz için bizi uluslararası adalet divanına filan şikayet edecek değil. diyelim ki etmek istedi, bir kere kendisi mısır eşrafından oldugu için, mısırlı hemşerileri, ölünce her yerine kutsal filan olan yapışkan bir sıvı sürüp, sonra da bütün vücudunu beyaz sargılarla çepeçevre sardıklarından (evet, burun deliklerinin içine de küçük pamuklar sokmuşlardı, çok üzücü), öyle sargılarla filan lahey'e gidecek hali yok. mail de atamaz, çünkü düşüncesiz mısır halkı, mezarını birsürü tabak, tencere, at koşum takımı , en sevdiği güneş gözlüğü, ilk scooter'ı, büyük babasından kalan I love Egypt şapkası gibi gereksiz şeylerle doldurdukları için laptopunu koyacak yer kalmadı. bu da düşününce bizim açımızdan güzel bir şey, ha ha .. felaket zengin bir adam olan bizim tutankamon çok mutsuz filanmıştır kesin. o kadar parayı yok sfenks yaptırıcam yok piramit yaptırıcam diye harcarsa olacagı buydu ! hayat pahalılıgından life coach denen şu adamlar da ek iş olarak piramitlerin yapımında çalıştıgı için esas işlerine konsantre olup, tutankamona dogru düzgün akıl filan veremiyorlardı herhalde. neyse, daha fazla atıp tutarsam, topluca tutankamonun lanetine maruz kalmayacagımızı garantileyemediğimden muhterem tutankamona Allahtan rahmet diliyor ve bu mevzuyu burada kapatıyorum.
bu günlük bu kadar yeter. bir sonraki ders için sayfa 13'ten aztek tapınaklarına kadar çalışıp gelin. iyi geceler dolores.
21 Ocak 2009 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
| Top ↑ |
9 yorum:
yaşasın holden aromasını eline yüzüne bulaştırmamış ruby yazıları!
peki yaşasınlar, ama 'holden aromasını eline yüzüne bulaştırmamış ruby yazıları' genel başlıgı altında o yazıların hangi yazılar oldugu yada belki öyle yazıların hiç olmadıgı şeklinde ayrıntılı bir açıklama yapabilmeniz mümkün olursa son derece aydınlanacagımızı, pek bahtiyar olacagımızı, ömrümüzün geri kalanını holden aromasını elimize yüzümüze bulaştırmadan esenlikler içerisinde filan gecireceğimizi söyler, saygı, sevgi ve selamlarımızı sunarız.
iyi geceler dolores.
bu yorumla o aroma kremasından biraz bıyık olmuş, ama benim demek istediğim "holden aromasını eline yüzüne bulaştırmış ruby yazıları da var, öyle olmayanlar yaşasın" değil; "ruby yazıları ki onlar holden aromasını eline yüzüne bulaştırmamışlardır, işte onlar yaşasın!" idi.
hımm tamam.
/yok öyle denmez/
peki öyleyse.
/bu da değil/
teveccühünüz ..
/eh bu.. kısmen/
teşekkür ederiz. yine bekleriz.
iyi geceler dolores.
İnsan zihnini okuma yetimiz olsaymış, demek sana bakınca bu anlattıklarını görecekmişiz:) O zaman aklın çok karışık Ruby derdim herhalde
sevgili ruby,
bazen işte yazdıklarını okuyarak sevdiklerine ulaşmakmış hayat...düpedüz acı bu!
@warrior : aklım mütemadiyen karışıktır evet. insan zihnini de iyi ki okuyamıyoruz bu arada. zaten okumamız gereken beş yüz milyon şey var, bir de insan zihni okumak filan, yok ben istemiyorum. hem ya sokakta giderken ehud olmertle yada şu kasklı operacı sapıkla veya ne bileyim yaprak dökümündeki ferhundeyle filan karşılaşırsak nolucak? bana şöyle olurdu kesin: aman allahım, şunun zihninden gecenlere bak, midem mi bulanmaya başladı ne, off başım da dönüyor sanki, iştahım 5 günlüğüne tamamen kapanacak biliyorum, ölmek mi istiyorum, yok olmaz, o günah..
insan zihni okumayalım, okutmayalım sevgili bali adası sakinleri!
sevgili adsız,
düpedüz acı mı bilmem ki. garip ama. hayat yani. zor, karışık, sıkıcı, eksik, bazen yanlış, bazen karanlık, bazen.. neyse boşver. erdogan yine davosa gitsin. yine çok sinirlensin bir şeylere, oturumları filan terk etsin, sen çay yap, ben cipsleri tabaga boşaltayım, arif nihat asyanın o kadına yazdıgı mektuplarının oldugu kitap açık dursun öyle bir köşede, saat iki buçuk filan olsun, ama sanki daha on'muş gibi olsun yani seninle zaman nasıl da öyle anlamadan geciveriyor gibi olsun işte.. bir de, keşke yalnız bunlar için sevseydim seni olsun. havalı olur öyle.
yalnız bunlar için sevmiyorum seni. iyi ki..
Küçükken ay'a zaten insanlar gitmiş olduğundan ben astronot olunca hangi gezegene gitsem diye düşünür, ansiklopediyi açar, "hah işte satürn olsun" derdim, "en güzel gezegen bu, hem halkaları da var".. Sonraları ayak basabileceğim bir yüzeyi olmadığını öğrendiğim de bayağı bozulmuştum doğrusu..
ansiklopediler, hımm.. kendilerine çok şey borçluyumdur. ortaokul hayatım ''unicef'in açılımı ne bil bakalım, tamam o zor, unesco'yu bil o zaman, haydaa onu da mı bilmiyosun bari nasa'yı bil, off olamaz who'yu bil hiç olmassa '' şeklinde sorularla en iyi arkadaşıma hava atarak gecti. sonra ülkelerin para birimleri kısımlarını da severdim. başkentler en kolayıydı. ulan bator en sevdiğim başkentti, biri nerede yaşıyosun dediğinde 'nerede olacak ulan, batorda' demek ne kadar komik olurdu diye düşünürdüm, artık düşünmüyorum allaha şükür. bir de harikalar ansiklopedisi vardı ki, yok babilin asma bahçeleri, yok pisa kulesinin egimi, yok paskalya adasındaki dev heykeller, yok efendim machu pıcchudaki o taşları kim oraya çıkarmış gibi envai çeşit şey ögrenebilir, ögrenmekle kalmayıp uygun zaman ve mekanlarda bu bilgileri '11 yaşında olabilirim ama çok entellektüel pek aydın, pek çok kültürlü bir insanımdır' izlenimi oluşturmak için kullanabilirdiniz.
ama bak birine çok feci hava atmak istiyorsan başlangıcından günümüze kadar tüm dallarda her yıl nobel ödüllerinin ad-soyad-ülke sıralamasına göre kimlere verildiğini ezberlemelisin bence. gerçekten.
Yorum Gönder