2 Şubat 2011 Çarşamba

arthur'a mektuplar - 2

sevgili arthur,

sana bu mektubu güneşli bir çarşamba günü bir kauçuk ağacının altındaki mindere oturmuş yazıyorum. aslında tam olarak henüz bir ağaç değil. yani kocaman bir gövdesi, bir sürü dalları ve milyonlarca yaprağı filan yok. üstelik de kökleri bir saksının içinde. yine de evde ağaca benzeyen tek şeyin bu küçük kauçuk ağacı olduğunu söyleyebiliriz. ne yazık ki modern zamanlarda balzac gibi ormanın derinliklerinde kuytu bir ağaç gövdesine yaslanıp, parşömen kağıtlarına uzun uzun vadideki zambaklardan bahsettiğimiz şeyler yazamıyoruz. yani diyelim gözlerini kapatmış, yüzünde bir gülümseme, tatlı bir rüzgar yüzüne hafifçe değip geçerken ve sen lili brick'e fazlasıyla romantik bir mektup yazarken, arkandan ted bundy'nin gelip kafana doksan derecelik bir açıyla demir bir çubuk geçirmesini istemezsin sanırım. yada son yolculuğuna iguana bağı yöntemiyle boğularak gönderilmek pek tercih etmeyeceğin bir uğurlanma şeklidir herhalde. ya ağacın tepesine tünemiş, tekerlekli sandalyede oturan maskeli bir adamın testerelerinin hedefi olmak ve hayatının geri kalanını seninle aynı kaderi paylaşan bir grup insanla testereli adamın malikanesinde geçirmek zorunda kalmaya ne dersin? yani ormanlar tek başımıza gidip rahat rahat dolaşabileceğimiz kadar küçük ve sevimli değil artık sanırım. işte bu yüzden ormanlardan biraz daha güvenli bir yer olan evimizde yapay bir orman oluşturabiliriz. yeterince büyük ve çok yaprağı olan ve tavana kadar uzanan 15-20 tane kauçuk bitkisiyle dolu bir oda bu hissi kısmen verecektir. geriye kauçuk ağaçlarının arasına yere bir kaç tane minder koymak kalıyor. yerde kesinlikle halı olmamalı tabi. bildiğin gibi ormandaki ağaçların arasında halı değil çimen, toprak filan oluyor. sonra da benim gibi minderlerden birine oturup leblebi yiyip, kahve içebilirsin. aslında kahve sevmem. her defasında bardağın yarısına kadar olan kısmını yada daha azını bitirebiliyorum. yine de bir sonraki sefer aynı miktarda suyla yapıyor olmam, her şeyi yarım yamalak yapıyorsun gibi şeyler duymamak için olabilir. ne demişler: yarısından çoğunu duyduktan sonra kulaklarını tıkamaktansa, hiç söylememelerini sağlayıp duymamak her zaman daha iyidir. bunu kimler demiş bilmiyorum. banayan zonana hastalığından muzdarip bir grup aborjin demiş olabilir. yada oscar törenini sunan ve dünyanın en veciz sözlerini söylediğini düşünen adamlardan biri de olabilir. her neyse, önemi yok. kimsenin neyin, kim tarafından söylendiğini yada kimin ne söylediğini merak ettiğini sanmıyorum. artık kimse kimseyi dinlemiyor. herkes dünyaya düzenli bir şekilde kahvaltı yapmak, öğlen ve akşam yemeği yemek, bilgisayar tuşlarına basmak ve ekranına bakmak, reklamları izlemek, sonra da ışıkları kapatıp uyumak ve ertesi gün yine aynı sırayla aynı şeyleri yapmak için gelmiş gibi. mütemadiyen bu ilkel davranışları yapalım diye, kocaman bir dünya, çeşit çeşit gezegen, uçsuz bucaksız br evren yaratıldığına inanamıyorum. her şeyin kendi içinde muhteşem ve hassas dengeler barındırdığı ve her şeyin diğer her şeyle acayip ince bağlantılarla bağlı olduğu bu evrensel ağ bütün ilgisizliğimize, kafamızı çevirip bir kez bile bakmamamıza ve üzerine düşünmememize rağmen, başlangıcını bilemediğimiz bir zamandan beri tıkır tıkır işliyor. niye arthur? alışveriş merkezindeki 9. saatinde 48. ayakkabıyı deneyen insanın ilgisini çekebilmek için tüm alışveriş merkezinin içindekilerle birlikte bir kara delik tarafından yutulması mı gerekiyor? gerçi bu bile geride kalanların dikkatini ancak bir süreliğine çekecektir bence. sonra alışveriş merkezinin yerinde kalan boşluğa ucube bir anıt mezar dikerler ve zamanla ne olduğunu bile unuturlar eminim.

düşünüyorum da arthur, acaba zamanın sonunda gelmiş neredeyse tüm insanların kromozomlarında, hiç bir şekilde tespit edilemeyen çeşitli delesyonlar, translokasyonlar, inversiyonlar oluşması sonucunda, niye burada olduğumuzu düşünmeme veya bir türlü bulamama gibi bir sorun oluşmuş olabilir mi?

sevgilerle,
ruby

3 yorum:

Dublor dedi ki...

bence olabilir

ruby dedi ki...

öyleyse birşeyler yapmalıyız prof. scott. yaygın bir şekilde insanlığı etkisi altına almış bu kromozomal anomali epidemilerinin nedenleri, ortaya çıkış süreçleri ve mekanizmaları ile ilgili araştırmalar yapacak bir birim oluşturmalıyız derhal. ilk olarak kromozom anomalilerin sıklık sırasına göre sınıflandırılması, bunların ne tip insan oğullarında görüldüğünün tespiti ve emriyogenezisin hangi safhasında bu anomalilerin oluştuklarının belirlenmesi gerekiyor. bununla ilgili birimi kurma görevini size ve genetic disorders bölümünden prof. takayasu'ya veriyorum.

saygılarımla,
ruby eisenglover

Dublor dedi ki...

teşhis ve tanılarınızı dinlemek benim için her zaman bir zevkti profesör. Dediğiniz gibi yapalım madem.

| Top ↑ |